GEORG LUKACS
Tertium datur: Dikotomilerden Muaf Bir
Ontolojiye Doğru
“…
Tarih ve Sınıf Bilinci’nin özel başarısı sayılan kuramsal temeller de
böylelikle kesin sonuçlu olarak çökmüş oluyordu. Eski yazılarım 1918-1919’da
bana nasıl yabancı düştülerse bu kitap da bana artık aynen öyle yabancı
düşüyordu. Birden aklım başıma geldi: Kuramsal olarak aklımdan geçenleri
gerçekleştirmek istiyorsam, işe yeni baştan başlamalıydım.”
1922’de kaleme alınan Tarih ve Sınıf Bilinci’nin 1967’deki Önsöz’ünde
Lukacs, kırkbeş yıl önceki görüşleriyle sadece hesaplaşmıyor o dönemki
çalışmalarının tamamına dair bütüncül bir reddiyeyi dile getiriyordu. Proletaryanın
sınıf bilincine sağduyu karşısında
mutlak bir nesnellik ve dolayısıyla üstünlük kazandırma arzusundaki
çalışmasının kontemplatif bir idealizme özgü praxis kavramının ve ‘öznelliğin’ soyut evrensel bir kipinin sınırlarında
kaldığını düşünen (ve bu yüzden de Althusser tarafından ‘sol sapma’ olarak
değerlendirilen) Lukacs, yine öznellikle dolayımlanmış diyalektik –ve de
kontemplatif olanı onunla ilişki içinde yeniden
üretmiş/aşmış- bir nesnelliğin ise Lenin’de görünüşe geldiğini
söyleyecektir. Bizzat pratik içinde; tabiri caizse demiri tavında döverek Lenin
tarafından Marksist bir materyalizmi çalıştırarak
kavranan öznellik ve nesnellik arasındaki ilişkinin formu ile Tarih ve Sınıf Bilinci’ndeki ontolojisi
arasındaki uçurumun (ikisi de sırtlarını Hegel’in materyalist ve Marksist bir
analizine dayadığı halde) nereden kaynaklandığı sorusu Lukacs’ın 1960’lardan
itibaren üzerinde tekrardan çalıştığı kuramsal ard-alanı oluşturacaktı; ve bu
yüzden “işe yeniden başlamalı”ydı.
İşe
yeniden başlamanın sonucu,
1960’lı yıllar boyunca verdiği derslerde odaklanmış olduğu tartışmaların yeni
bir kampfplatz kuran ve yeni bir
felsefi/politik pozisyon belirleyen Toplumsal
Varlığın Ontolojisi oldu. İddiamız şudur ki Lukacs, oldukça kapsamlı olan
bu çalışmanın omurgası olarak Hegel’in yeniden bir değerlendirmesinin ortaya
çıktığı Çelişkiler Yığını Ortasında
Hegel’in Diyalektiği ve Hegel’in
Diyalektik Ontolojisi ve Refleksiyon Belirlenimleri metinlerini seçmiş ve
Marx’ın metodoloji, tarihsellik ve politik iktisatla ilgili savlarını böyle bir
zeminde değerlendirerek Marx’ın Temel
Ontolojik İlkeleri’ni de bu perspektifle yeniden üretmiştir. Hegel ve
Marx’ın ontolojilerinin 1900’lü yıllarda karşılaşarak cedelleşmek ya da
değerlendirmek zorunda kaldığı diğer ontolojilerle giriştiği polemiği de;
Sartre ve Merleau-Ponty üzerinden varoluşçulukla, Hartmann üzerinden Yeni
Kantçı ontolojik düalizm ve çoklaşma ile, ve nihayetinde öznellik vurgusu
karşısında ‘nesnelliği’ vasat bir yansıtma teorisi ile kurgulayan pozitivizmle
sürdüren Lukacs, sistematik olarak da Emek,
Yeniden Üretim, İdeal ve İdeoloji, Yabancılaşma kavramlarını da bütünlüklü
bir ontoloji yolunda işe sürer.
Bir şeyin ne’liğinin toplumsallık ve onun bileşenleri
aracılığıyla tarihsel momentlerde belirlenebileceği önermesinin merkeze
alındığı bu ontoloji, “tarihin özdeş özne-nesnesi olarak proletarya” savlarının
yerini aldığı halde Lukacs’ı hala Tarih
ve Sınıf Bilinci üzerinden düşünmenin yaygın olmasından hareketle kampfplatz olarak hem Lukacs’taki uzun
yıllara yayılan bu dönüşümü hem de Marksist ontolojinin Lukacs’ta belirlenim
kazanmış formunu kavramak ve tartışmak istiyoruz.
Klasik felsefe yapma pratikleri ile
bağını koparmış ve kendini yoğunluklu olarak politik uzamda ifade eden 20.
Yüzyıl düşünürlerini ve bu düşünürler aracılığıyla hızlanan zamanı ve korkunç bir devinimle hareket eden Varlığı
anlama çabamızda 12, 13 ve 14. Sayılarda sırasıyla Ernst Bloch, Frantz Fanon ve
Jacques Ranciere’i sayfalarına çağıran kampfplatz
şimdi de özellikle yukarıdaki izlekle ilgisinde ama aynı zamanda Lukcas’ın
diğer tartışmalarını da içerecek bir şekilde 15. sayısı için sizlerden
çalışmalarınızı bekliyor.
Yazılarınızı
15 Ocak 2021 tarihine kadar kampfplatzdergisi@gmail.com
adresine gönderebilirsiniz.